1968’de Aksaray Lisesi son sınıfta okurken, çevremizde Almanya’ya gitme sevdası başlamıştı. İşçi olarak gitme sevda ve korkusu birlikte yaşanıyordu. Almanya’da çalışarak fakülteyi okuma benim sevdam olmuştu. Çevremiz ve akrabalarımız arasında ki bütün sohbetler Alamanya idi. Tabii olarak bizim nesilde etkileniyordu, turist olarak nasıl gidileceği konusunda bilgi vardı ama fakültede nasıl okunacağı hakkında bilgi yoktu. Çünkü çevremde Almanya’da fakültede okuyan yoktu.
Almanya’da işçi olarak çalışan, yakın akrabalarım vardı. Almanya’da fakültede okursam beni desteyeceklerine samimi olarak söz veriyorlardı, bende gerçekten inanıyordum. Geriye, turist olarak Almanya’ya gitme kalıyordu. Benim yaşımda olanlar için iş bulmanın hiç zor olmadığı anlatılıyordu. Lise tahsilim vardı, sadece altı ay dil kursuna gitmem gerekiyormuş. Alman Devleti, okuyan gençlere işverenlere göz yumduğu için iş bulma sorun olmuyormuş.
Çevremde Almanya’ya gidenler arasında ortaokul mezunu bile yoktu. Genelde okuryazar ve okuma bilmeyenler çoğunluktaydı. Amcam Durhasan Gül okuma bilmezdi, diğer amcam Hacamet Gül Ortaokul 1 den terkti. Dayım Musa Sarıkaya, okuryazarlığı askerde öğrenmişti. Mustafa ve İbrahim’in dayımın okuma yazması yoktu. Amcalarımın ve dayılarımın varlığı bana güç veriyordu. Hesabımıza göre iş bulduğumda, kimseye yük olmam söz konusu olmayacaktı.
Hemen gitme işlemleri için harekete geçtim. İlk olarak Küçükbölcek Mahallesinde kapı komşumuz, Çapan Fidan ağabeyde Almanya’ya gitmek istiyordu konuşup anlaştık ve birlikte turist olarak gitmeye karar verdik. Çapan Ağabey benden 7-8 yaş büyüktü. Altınkaya (Çardak) köyündendi. 600-700 dönüm çok verimli tarlaları vardı. Geçimlerinde sıkıntı yoktu ama Almanya’ya gitme isteği, Çapan ağabeyde de tutku halinde idi. Orada olan yakın akrabalarına oda güveniyordu.
Çapan ağabeyle, önce büyüğümüz ve Almanya’yı çok iyi bilen, Türk ve Alman ve dostları olan, eski bakan ve milletvekili rahmetli Mehmet Altınsoy ağabeyimize, vize almak için konuyu açtık. Pasaportlarınızı alın 20 Kasım 1969’da İstanbul’da buluşup beraber gidelim deyince dünyalar bizim oldu. İstanbul’dan, Münih’e kadar, Mehmet ağabeyin taksisi ile gidecek vizede almayacaktık. Mehmet ağabeyimizin diplomatik pasaportu olduğundan sınırlardan geçiş sorunu yoktu. Münih’te bizi, Alman dostu olan fabrika şefine gönderecekti, şef bize iş verecekti.
Niğde’den pasaport larımızı ve devletin uygun gördüğü 2.000 markı aldık. 18 Kasım 1969’da Aksaray’ın burunla Zafer otobüsüyle Ankara’ya hareket ettik. Aynı gün Ankara’da eski Garajdan Atan Kardeşler Firmasının otobüsüyle, İstanbul’a hareket ettik. Akşam Altınsoy ağabeyimizin kaldığı otelde buluştuk. Yemekten sonra biraz sohbet ettikten sonra, sabah erkenden yola çıkacağımızdan yattık. Heyecan ve meraktan dolayı ben uyuyamadım ama Çapan Abi rahat uyudu. Benim İstanbul’a ikinci gelişimdi, 1963 yılında Aksaray Ortaokulundan üçüncü sınıfa geçtiğimde yaz tatilinde İstanbul’a çalışmaya gelip, üç ay çalışarak okul harçlığımı alarak dönmüştüm.
Sabah, 0.6’da yola çıktık. Yaklaşık iki sat sonra, Bulgaristan’a girdiğimizde, Türkiye’nin hiçbir yerinde olmayan yolu orada gördüm ve ağzım açık kaldı. Hatta komünist bloka karşı gerçekten sempati duydum ama belli etmedim. Bizde bu bloka girsek diye aklımdan da geçti. Yolun kaç şerit olduğunu hatırlamıyorum, çok büyüktü. Eğrisi, inişi, çıkışı yoktu dümdüz bir yoldu. Yolun iki tarafında belirli aralıklarla ağaçlar devam ediyordu. Daha da önemlisi ağaçlarda dümdüzdü. Tarlalar sanki hazırlanmış birer parsel gibiydi ve hepsi ekiliydi. Ağaçlarla tarlalar arası tamamen yemyeşildi. Türkiye’mde, 2023 yılında yani 52 yıl sonra bile henüz Bulgaristan’da gördüğüm durum mevcut değil. Aksaray- Ankara E- 90 Karayolu çevresi bomboş.
Mehmet ağabey, bu gece Sofya’da bir otelde, ikinci gecede Almanya’nın Münih şehrinde ki bir otelde kalacağımızı söyledi. Otele vardığımızda yine şaşkınlık yaşadım. Girişinden, odalarına kadar mükemmel görünüyordu. O zaman yıldız falan bilmediğim için kaç yıldızlı olduğunu sormak bile aklıma gelmedi. Çapan ağabeyle ben bir odada, Mehmet ağabey bir odada kaldık. Odamızda çok büyük iki yatak, gardoraplar vs. vardı. Birde misafir kabul edeceğimiz mobilyalı bir salon ve devasa bir banyo vardı. Banyoda, klozeti ve muhteşem bir küveti ilk defa görüyordum.
Mehmet ağabey, bizim odaya uğradı yolculukta nelere dikkat edeceğimizi anlattı. Buralar Sosyalist Bloka dâhil olduğu için konuşmalarımıza ve hareketlerimize dikkat etmemiz gerektiğini, otelden kendinden habersiz dışarı çıkmamamızı tembih etti. Özellikle Çapan ağabeye, anladın mı diye sordu, o da, soğuk bir tavırla anladığını belirtti. Duşumuzu almamızı, yine sabah erkenden yola çıkacağımızı tembih edip, müsaade istedi odasına geçti.
Duş almak için banyoya girdim ama sıcak- soğuk suyun nasıl açılacağını ve nasıl ayarlanacağını bulmak için korkarak epey uğraştım, zar zor becerdim. Korkmamın nedeni bir şeyi kırar veya bozarsam, Mehmet ağabeye karşı mahcup olmaktan kaynaklanıyordu. Duşta ilk aklıma gelen, suyu çok açıp devamlı akıtarak sosyal bloka ve Bulgaristan’a zarar vermeyi düşünmek oldu. Düşündüğümü de kısa bir süre uyguladım ama sonra doğru yapmadığımı düşünerek vazgeçtim.
Altınsoy, 1969’da milletvekili adayı olmuş, seçimi az bir oyla kaybetmişti. Bizde seçimde bütün gücümüzle, Mehmet ağabeyimizin yanında olmuştuk. Dolaysıyla yakinen tanımak ve kendimizi de tanıtmak fırsatı bulmuştuk. Sevgi ve saygımız, 1969’ dan, 17 Şubat 2007’de ölümüne kadar 38 yıl devam etti.
Aksaray merkeze bağlı Altınkaya Kasabasında 1924 yılında doğan Mehmet Altınsoy, İstanbul Kabataş Lisesini ve Ankara Hukuk Fakültesini kazanmış, Fakülte biter bitmez Ankara’da serbest avukatlığa başlamış. 1961’de Kurucu Meclis Üyeliği, 1965’de Devlet Bakanlığı; 12. , 13. , 15. ve 20. Dönem Milletvekilliği 1983’de Anavatan Partisi Kurucu üyeliği, 1984’de Ankara Büyük Şehir KurucuBelediye Başkanlığı yapmış. En Büyük Eseri 56 yıl ilçelikte kalan Aksaray’ı 1989’da vilayet yaptırmasıdır. Ruhu Şad, Mekânı Cennet Olsun.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA





