Bu şehirde bir tuhaflık var!
Kimsenin dokunamadığı, kimsenin “haddini bil” diyemediği insanlar türedi.
Öyle ki…
Bir köy muhtarı, kendini devletin jandarmasından üstün görebiliyor.
Kafasında bir kibir, elinde bir mühür, etrafında bir grup adam…
Ve o mühürle her şeye hakkı olduğunu zannediyor!
Olayı bilmeyen kalmadı.
Bir muhtar çıkıyor, kutlama yapan bir futbol takımına saldırıyor.
Yöneticiler dövülüyor, tekmeleniyor, tırmıkla parçalanıyor!
Kutlama değil, can pazarı yaşanıyor.
Yetmiyor! Araba içindeki eşyalara bile göz dikiliyor.
Telefon, para, özel eşyalar alınıyor ve sonra hepsi… Muhtarın evinden çıkıyor!
Ama ne hikmetse herkes sus pus!
Şimdi soruyorum:
Bir muhtar bu cesareti nereden buluyor?
O “mühür” mü ona bu yetkiyi veriyor?
Yoksa arkasına aldığı başka güçler mi var?
Yine aynı muhtar, köyde insanları galeyana getiriyor.
Kutlamadan çıkan sporcuların kaldığı evin önünde toplanmalar, tehditler, talimatlar:
“Şarteli indirin! Benzini dökün! Yakın o evi!”
Ya o evde insanlar olsaydı?
Diri diri yakılsaydı?
Yazık, günah değil mi?
Bu nasıl bir göz dönmüşlüktür?
Bitmedi…
Muhtara müdahale eden jandarma biber gazı kullanıyor.
O muhtar ambulansa kadar sapasağlam yürüyor…
Ama bir bakıyoruz, özel bir hastaneden darp raporu almış.
Kol alçıda, bacak sargıda…
Yahu ne zaman oldu bu işler?
Biz görmedik ama raporda olmuş görünüyor!
Tüm bu yaşananlar film değil, bu şehirde yaşandı!
Ve ne acıdır ki olayın üzerinden bir yıl geçti…
Ama hâlâ konuşan yok, hesap soran yok, “Dur!” diyen yok!
Ben buradan açık açık yazıyorum:
Muhtarlık, millete hizmet makamıdır.
Köyün önüne geçip tehdit savurma, insan dövdürme, yangın talimatı verme yeri değildir!
Bu işler böyle giderse, herkesin dili tutulursa, yarın bir başka köyde daha beterini yaşarız.
O yüzden şimdi susmak, yarının vicdanında çok ağır bir yük olur.
Herkes bilsin…
Bu şehirde kimsenin dokunulmazlığı yok!
Bu ülkede bir futbol takımının başarısı bile kimilerini rahatsız eder hale geldiyse…
Ve bir köy muhtarı, elindeki mühürle kendini hükümdar sanmaya başladıysa…
O zaman bu memlekette herkesin oturup aynaya bakması gerekir!
Bakın anlatıyorum, çünkü kimse çıkıp söylemeye cesaret edemiyor:
Bir futbol takımı, köyde şampiyonluk kutlaması yapmak istiyor.
Gençlerimiz…
Altyapıdan yetişmiş, sahada ter dökmüş, emek vermiş çocuklar…
İşin garip tarafı şu:
Yasa gereği izin almalarına gerek yok!
Ama buna rağmen, iyi niyet gösterip muhtardan kutlama için izin alıyorlar.
Ve sonra ne oluyor biliyor musunuz?
O izinli kutlama, bir linç girişimine dönüyor!
Muhtar ve yakınları, köy halkını galeyana getiriyor.
Kalabalık, gençlerin kaldığı villanın önüne yığılıyor.
“Yakın!” talimatları havada uçuşuyor.
Elektrikler kesiliyor, benzin dökülüyor, bağırış çağırış…
O evde sporcular, teknik heyet, genç çocuklar var!
Ya villa yakılsaydı?
Ya içindekiler diri diri yansaydı?
Bu bir katliam olmaz mıydı?
Yakmadılar evet…
Ama ev tarumar edildi!
Eşyalar, camlar, mobilyalar…
Ne varsa kırıp geçirdiler.
Bu nedir ya?
Bu nasıl bir öfke?
Bu nasıl bir düşmanlık?
İşin en çarpıcı yanı ne biliyor musunuz?
Bütün bu yaşananlar planlı!
Muhtardan izin alınmış, ama o izin, adeta bir tuzak gibi kullanılmış.
Bu bir spontane öfke değil…
Bu bir organizasyon!
Ve sonra ne mi oluyor?
Hiçbir şey!
Evet, yanlış duymadınız…
Bir yıl geçiyor, ama hâlâ tek bir ciddi adım yok!
Olay medyaya yansımıyor, raporlar gizli kalıyor, ifadeler unutuluyor…
Elinizi vicdanınıza koyun!
Bu saldırıyı yapanlar eğer o gece villayı gerçekten yakmış olsaydı, hâlâ susacak mıydınız?
Yoksa yine raporlar, ifadeler, tanıklar buhar mı olacaktı?
Buradan sesleniyorum:
Suçluları ait oldukları yere, yani adaletin önüne çıkarın!
Muhtarı korumayı bırakın, o mühür kimsenin zırhı değildir.
Bir zahmet, o mührü elinden alın!
Bu şehirde kimse, şampiyonluk kutlayan çocukları linç edemez!
Ve hiç kimse, sustuğumuz her dakikayı kendine cesaret sayamaz!
Bu işin peşini bırakmak yok!
O villa yandı mı, hayır…
Ama biz yandık, vicdanlarımız yandı!
Ve kimse, o mührü eline alınca kral olmadı, olmayacak!
Bir yıl geçiyor, hâlâ tek bir ciddi adım yok!
Dosyalar, raporlar, ifadeler… hepsi rafa kalkmış gibi!
Suskunluk, adaletten bile daha gür çıkıyor!
Buradan son kez soruyorum:
Bu cesareti nereden buluyorsun muhtar?
Mührü mü alırsak susarsın?
Yoksa senin dokunulmazlığın başka yerden mi?
Adalet gecikirse adalet olmaktan çıkar.
Bu şehrin vicdanı, futbolcu çocukların çığlığında yanmaya devam ediyor.
Ve biz susarsak, yarın o yangın hepimizi yakar.