Türklerin Milattan öncesinden, 1071 Malazgirt Savaşından, 30 Ağustos 1922’ deki Başkomutanlık Meydan Muharebesine kadar bütün savaşlar, tarihte yerini almasına rağmen, Türk halkına ve gençliğine, ruhu verilen hiçbir savaş yok. Dolaysıyla savaşlar bir hikâye gibi yazılıyor. Savaş asla bir hikâye değil gerçeğin kendisidir. Milletlere yön veren, devletlerin ayakta kalmasına veya yok olmasına neden olan bir olaydır. Savaş övünülecek veya üzülünecek bir olay değildir. Her savaşın bir ruhu, hedefi, kazancı ve kaybi vardır.
Kaybedilen ve kazanılan savaşlar, nesillere defalarca anlatılarak beyinlerine kazanılması şarttır. Kaybedilen ve kazanılan savaşların sorumluları ve kahramanları gerçekleri saptırmadan yani tarihe YALAN söylettirmeden, halka ve gençliğe açıklanmalıdır. Dolaysıyla ders alınabilsin, ders alınmayan savaş iz bırakamıyor. Yaşanan acılar bir daha yaşanıyor. Yanlış yapan cezalandırılmıyor, kahramanda takdir edilmiyor.
Ülkemizde, Çanakkale, Balkan, Sarıkamış savaşları ile devlet kuran İstiklal Savaşı’nın ruhunu, halkımız bir tarafa, genç nesillerde, lise ve fakülte bitiren milyonların yüzde onu dahi bu savaşların kahramanlarını ve beceriksizlerini hakkıyla bilmemektedir. Acı olan, imam ve öğretmenlerimizin (istisnalar hariç) bu savaşların gerçeklerini bilmekten uzaktırlar. Bu durumda, halka ve nesillere gerçekleri kim anlatacak?
Çanakkale, Balkan, Sarıkamış ve ‘’ Kurtuluş Savaşı’’ nın, Türk Halkı ve Gençliğinin beyninde ve ruhunda, iz bırakacak şekilde anlatıldığı inancında değilim. Çünkü okullarda ki tarih dersleri kesinlikle yetersiz ve ruhsuz. Yapılan filmler ve dizilerde ciddi manada yapmacık, doyurucu ve ders alınacak durumda değildir. Çeşitli zamanlarda ve mekânlarda yöneticilerin konuşmaları da, film ve dizilere benziyor, tatsız, tuzsuz çorba gibi, ders alınacak durum yok. Bu şartlarda savaşların ruhunun, nesillere verilmesi mümkün mü? Elbette değil.
Japonlar ve Almanlar, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında yerle bir olan ülkelerini 2023 yılına gelinceye kadar geçen yüz yılda ülkelerini süper güç haline getirmelerinin gerçek nedeni, savaşların ruhunu çok iyi anlamaları ve bütün nesillerinin, ruhlarına kazımalarıyla başarmışlar ve başarmaya devam ediyorlar.
Türkler ise kazandıkları ve kaybettikleri, savaşların nedenleri üzerinde sosyolojik olarak hiç durmamışlar, kazandıkları savaşları öğünme vesilesi yapmış, kaybettiklerinde üstünü kapatma yoluna gitmiştir. Daha da beteri kazanılanla da, kaybedilenle de siyaset yaparak halkın ve gençliğin geçmişini ve geleceğini öğrenmekten uzaklaştırmıştır. Dolaysıyla milletimiz için şart olan, Milli Birlik tam sağlanamamaktadır.
Mecbur kalınmadıkça savaşa, doğru diyemeyiz. Her savaşta kanımızı akıtıyor, insanımızı kaybediyoruz. Ekonomik olarak ciddi kayıplarımız oluyor. Ticaret, sanayi, tarım ve sanatta gelişme duruyor veya geriliyor. Bu gerçekler dikkate alınarak, savaşların ruhu ve gerçekler halka anlatılmalıdır
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.





